GCC 2016 yılının büyük bir bölümü boyunca topraktan çıkan bir sıvının ekonomik etkisi ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Petrol çok uzun zamandır bölge ekonomilerinin temel taşını oluşturmuştur. Elde edilen gelirler ile muazzam kentler kurulmuş, yatırım ve modernleşme sağlanmış ve tüm bölgede kalkınma desteklenmiştir. Ama GCC büyümeye ve gelişmeye devam edecek ise endişeye neden olan başka bir sıvı vardır – bölgenin geleceği için çok daha önemli bir sıvı: su.

Talep ile Dağılımın Eşleştirilmesi

Su hayat için temel öneme sahiptir ama istikrarlı, sürdürülebilir şekilde temin edilmesi hâlâ önemli bir güçlük olarak durmaktadır. Dünyada yedi milyar kişiye yeterli tatlı su bulunmasına rağmen suyun eşit olmayan biçimde dağılımı yüzünden gittikçe artan sayıda bölge kronik şekilde su sıkıntısı çekmektedir. Son derece verimsiz tüketim düzenleri yüzünden muazzam miktarlarda su israf edilerek, kirletilerek veya sürdürülebilir olmayan şekilde yönetilerek bu sorun daha da derinleştirilmektedir. Gerçekten de son yüzyıl içinde su kullanımı nüfus artış hızının iki katından fazla artmıştır.]

Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde (MENA) – dünyanın en kurak bölgesi – sorunlar daha da ağır durumdadır. Bölge nüfusunun yarısından fazlası talebin arzın çok gerisinde kaldığı, ‘su stresi’ koşulları altında yaşamaktadır. Dünyada suyun en kıt olduğu 12 ülkenin bulunduğu bir bölge için bu durum belki şaşırıcı olmayabilir ama arz ile talep arasındaki farkın ölçüsü ürkütücüdür.

Dünya Bankası verilerine göre MENA bölgesi küresel nüfusun yüzde 6’sını içermektedir ama dünyanın yenilenebilir su kaynağının yüzde 2’sinden azına sahiptir. Bölge ülkelerinin kişi başına yılda 1.000 m3’ün altında yenilenebilir su üretmesi olağandışı değildir.

fa06-total-renewable-water-resources-with-caption

NASA ve Kaliforniya Irvine Üniversitesi tarafından 2013 yılında yayınlanan bir araştırma Orta Doğu’nun 2003 ilâ 2009 arasında tatlı su rezervlerini nasıl köklü şekilde tükettiğini ortaya koymuştur. Bu yedi yıllık dönem içinde bölgenin tatlı su rezervlerinin hacmi 143,6 kilometre küp azalmıştır – bu hacim bu dönemde gezegendeki en büyük sıvı tatlı su kayıpları arasındadır ve yaklaşık olarak Ölü Deniz’in hacminin tamamına eşittir. Yalnızca BAE’de taban suyu düzeyi son 30 yıl boyunca yılda yaklaşık 1 metre düşmüştür ve ülkenin doğal tatlı su kaynaklarının yaklaşık 50 yıl içinde tükeneceği tahmin edilmektedir.

Tüketim Denetim Dışında

Hızla azalan bu su rezervleri talep sınırlandırılsa bile ağır bir tehdit oluşturacaktır. Ama tüketimi göz önüne aldığımızda da, Orta Doğu aynı zamanda dünyada en yüksek su tüketme oranlarından bazılarına sahiptir. Örneğin Bahreyn her yıl elindeki yenilenebilir su rezervlerinin yüzde 220’sini kullanmaktadır ama bu değer Kuveyt’teki yenilenebilir rezervlerin yüzde 2.465’ine çıkmaktadır. Suudi Arabistan’da bu değer yüzde 943’tür ve Kral Saud Üniversitesinin yaptığı araştırma Suudi Arabistan’ın kişi başına günlük ortalama tüketimini 265 litre olarak tahmin etmektedir.

Su tüketimi tarım sektöründe en önemli düzeydedir ve çoğunlukla bölgedeki yıllık talebin yüzde 80’ine karşılık gelmektedir. Etkiye sahip başka unsurlar da bulunmaktadır. Endüstriyel su kullanımı bu düğümü daha da sıkmakta ve kentleşme ve iyileşen hayat tarzları normal faaliyetlerini sürdüren vatandaşlar arasında yüksek su tüketimine yol açmaya devam etmektedir. Bahçe bakımı ve otomobil yıkama gibi günlük işler su kaynaklarını önemli miktarda kullanmaktadır.

Genel görünüm iyi değildir ve daha da kötüleşmektedir. Nüfus artışının ve küresel iklim değişikliği etkilerinin olumsuz sonuçları sürdükçe su temini üzerindeki baskı daha da artacaktır ve MENA bölgesinde kişi başına elde edilebilir suyun 2050 yılına kadar yarıya inmesi beklenmektedir.

Su Kıtlığının Ticari Etkisi

Su kıtlığı yalnızca sosyal bir etkiye sahip değildir, ayrıca önemli bir ticari etkiye de sahiptir. Önlem alınmadığı takdirde bu etki muhtemelen artacak ve yoğunlaşacaktır.

Dünya Bankasına göre, su kıtlığı önümüzdeki 30 yıl içinde bazı bölgelerde bunların GSYİH’sinin yüzde 6’sına kadar bir maliyete yol açabilir. Ayrıca göç, yüksek gıda fiyatları ve muhtemel çatışma için önemli bir itici kuvvet olması beklenmektedir.

Bu endişeleri Birleşmiş Milletler dile getirmektedir. Dünya Su Geliştirme Raporu 2016, su elde edilebilirliğinin azalmasının “bölgesel su, enerji ve gıda güvenliğini ve potansiyel olarak jeopolitik güvenliği etkileyeceği” inancında olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca ekonomik faaliyete ve işgücü pazarına karşı tehditlerden söz etmekte ve “güvenli içme suyu ve sağlığı koruma hakkı… diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinden ayrılamayacak olan uluslararası ölçekte kabul görmüş bir insan hakkıdır” diye vurgulamaktadır.

fa06-water-scarcity-effects-on-gdp

Muazzam Bir Güçlük – Ve Daha Da Büyük Bir Fırsat

Orta Doğu’nun artan nüfusunu desteklemeye yetecek suyu üretmek, su üretim tesislerine ve altyapıya devasa yatırımlar; bu süreçler de enerji gerektirmektedir.

Çok sayıda bölgesel pazar 50 yıldan uzun süredir tuzdan arındırmaya yaslandı. Dünyanın mevcut tuzdan arındırma kapasitesinin yaklaşık yüzde 70’i Orta Doğu’da bulunmaktadır ve bu artmaktadır. Örneğin Suudi Arabistan tuzdan arındırma kapasitesini arttırmak için 2020 yılına kadar 24,3 milyar US$ tutarında yatırım tahsis etmiştir.

Hâlbuki su üretimi için mevcut tuzdan arındırma yaklaşımı sürdürülebilir değildir. Yoğun şekilde enerji kullanan bir işlemdir, bol miktarda petrole dayanır ve muazzam bir çevresel maliyete sahiptir. Tüm dünyadaki tuzdan arındırma tesislerinin yılda 76 milyon ton karbondioksit çıkardığı tahmin edilmektedir. Bu durum Romanya büyüklüğünde bir ülke ile denktir ve önemli bir değişiklik yer almadığı takdirde 2040 yılına kadar üç katına çıkması beklenmektedir.

Bu nedenle temiz su üretimi için daha sürdürülebilir bir yaklaşım bulunması temel bir önem taşımaktadır. Bu yalnızca büyük bir zorluk değildir – aynı zamanda muazzam bir fırsattır. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansının (IRENA) yaptığı araştırma mevcut durumda dünyanın tuzdan arındırılmış suyunun yalnız yüzde 1’inin yenilenebilir kaynaklardan gelen enerjiye dayandığını tahmin etmektedir – bu durum GCC’nin bu yenilikçi teknolojide bir dünya lideri haline gelmesi için muazzam ticari potansiyel bulunduğunun bir göstergesidir.

 

Yenilenebilir Su: Uygun Fiyatlı Bir Gerçeklik Mi?

Uluslararası Tuzdan Arındırma Birliğine göre tuzdan arındırılmış suya olan talep her yıl yüzde 8 artmaktadır. ‘Geleneksel’ tuzdan arındırmanın maliyeti orta gelirli bölgeler ve ülkeler için zaten uygun bir düzeye sahiptir. Ama geleneksel tuzdan arındırma tesislerini çalıştırmak için gereken enerjiyi sağlamak için fosil yakıtlar kullanılmaya devam edilmesi yalnızca bir çevre sorununun yerine bir diğerini koymak demektir.

Bunun yerine yenilenebilir enerji ile çalıştırılan tuzdan arındırma işlemine önem verilmelidir. İleriyi gören bazı küresel pazarlar şimdiden bu konuda önlem almaktadır. Örneğin Batı Avustralya’da eyalet yönetimi tüm yeni tuzdan arındırma tesislerinin yenilenebilir enerji kullanmasını şart koşmaktadır – bunun sonucunda Perth Deniz Suyu Tuzdan Arındırma Tesisi (SWRO), Perth’in kuzeyinde bulunan bir rüzgar çiftliği tarafından üretilen elektrik ile çalışmaktadır.

Yenilenebilir teknolojiler ile ilgili maliyetler azalmaya devam ettikçe hem yenilenebilir enerji üretimi hem tuzdan arındırma süreci için kullanılan teknolojilerde yer alan gelişmeler birleşerek yenilenebilir tuzdan arındırmayı çok daha erişilebilir bir duruma getirecektir.

Yeni teknolojiler – ön arıtma işlemleri, nano teknoloji filtre etme işlemleri ve elektro-mekanik tuzdan arındırma dahil olmak üzere – ayrıca tuzdan arındırmayı daha verimli duruma getirmektedir. Ama bunlar henüz ilk geliştirme aşamalarında bulunmaktadır. Hem bunların gelişmesi hem de güneş ısıl, güneş fotovoltaik (PV), rüzgar ve jeotermal enerji gibi tuzdan arındırma için uygun olan yenilenebilir teknolojilerin geliştirilmesi için çaba harcamalıyız. Bu gelişmeler bir araya getirilerek kullanıldığı zaman yalnızca Orta Doğu’da değil tüm dünyada yenilenebilir suyun elde edilebilirliği üzerinde gerçek bir etkide bulunabiliriz.

BAE bu ticari fırsatların potansiyelinin farkına varmış durumdadır. Geçen yıl Abu Dabi Sürdürülebilirlik Haftası sırsında Abu Dabi hükümetinin bir kuruluşu tuzdan arındırma işleminin karbon ayak izini küçültme yollarını bulmak için bir girişim başlatılmasına önayak olmuştur. Bu kuruluş ayrıca Küresel Temiz Su Tuzdan Arındırma Birliğinin (GCWDA) kurulmasında da önemli bir rol oynamıştır.

 Cesaret bulmak olmak için nedenler vardır. Yalnızca beş yıl içinde Abdul Latif Jameel Enerji GCC kökenli en büyük güneş enerjisi geliştirme şirketi ve dünyanın önde gelen bir güneş enerjisi çözümleri geliştirme şirketi haline gelmiştir. 15’ten fazla ülkedeki varlığı ile yenilenebilir enerji olanaklarına yatırım yapmış ve bunları küresel ölçekte ve çeşitliliğe sahip şekilde geliştirecek kadar büyümüştür.

Bu başarı öyküsü ve benzerleri su endüstrisinin de Abdul Latif Jameel Enerji’nin [BAĞLANTI www.alj.com/energy] nüfusun ihtiyaçlarını karşılayan daha sürdürülebilir bir su üretimi yaratma arayışında yeteneklerini aktif şekilde genişlettiği bir sektör haline dönüştürülmesine yardımcı olabilir.

Birleşik Bir Yaklaşım

Yenilenebilir enerjiye dayanan tuzdan arındırma işlemi ileriye doğru açık bir yol olmasına rağmen bu dönüşüm yalıtılmış bir şekilde yapılamaz. Dünyadaki su güçlüğüne karşı koymak için hükümetler, endüstri, bilim ve toplum kendi üzerine düşeni yapacak şekilde sürekli olarak yeni ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirme ihtiyacı da bulunmaktadır.

Verimlilik bu stratejinin kaidelerinden birisi olmalıdır. Tüm GCC içinde yoğun şekilde sübvanse edilen su fiyatları suyun umursamadan yabana götürüldüğü bir kültür yaratmıştır. Abu Dabi’de su tarifelerinin yükseltilmesi gerektiği savunulmaktadır ve Abu Dabi Çevre Ajansı da (EAD) 55.000 evde ve 5.000 kamu binasında akış kısıtlayıcı cihaz takmıştır. ‘Su stresi’ karşısında bulunan tüm ülkelerde uygulama ve politika alanlarındaki önlemlerden oluşan bir bileşim eksiksiz şekilde göz önüne alınmalıdır.

Bilimsel gelişme de temel bir önem taşır. MIT’teki Abdul Latif Jameel Dünya Su ve Gıda Güvenliği (J-WAFS) Laboratuvarı [BAĞLANTI www.jwafs.mit.edu] gibi girişimler sayesinde endüstri ile akademi çevreleri arasındaki ortaklıkların güçlendirilmesi, öncü araştırmaların tüm dünyadaki topluluklar için uygulanabilir çözümler haline dönüştürülmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır.

Yalnızca 2016 yılında J-WAFS Çözümleri vasıtası ile 2 milyon ABD$ tutarından fazla yatırım yapılmıştır. Mayıs 2016’da 1,3 milyon ABD$ tutarında tohum hibesi fonu verilmiş ve bunun ardından Ağustos 2016’da her birisi 150.000 ABD$ tutarında olmak üzere beş hibe daha verilmiştir. Hâlen, kirlenmiş su için elektro-kimyasal ayırma işlemlerinden atıkları gıdaya çevirmek için mantar mayalarına kadar değişen konularda sorunları ele alan 17 aktif J-WAFS projesi bulunmaktadır. Bu paranın her kuruşu gelecek 50 yıl boyunca insanlığın önünde duracak olan büyük sorunların ele alınmasına yardımcı olmaktadır.

Ortak ve acil sorunlara karşı koyarken hükümetlerin de aktif olması gerekir. Orta Doğu bu alanda zaten iyi bir ilerleme göstermektedir. Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 ulusal kalkınma stratejisi su kıtlığının önemini açık şekilde tanıyarak ülkenin “tüketimi azaltarak ve arıtılmış ve yenilenebilir su kullanarak su kaynaklarımızı optimum şekilde kullanmayı” destekleyeceğini taahhüt etmektedir. Şunları eklemektedir: “… doğal ve yenilenebilir su kaynakları bulunan bölgeler için suyun tarımda kullanılmasına öncelik verilecektir. Her türlü kaynak israfını azaltmak için tüketiciler, gıda üreticileri ve dağıtımcılar ile işbirliği yapmayı sürdüreceğiz.”

Bölgesel bir düzeyde, GCC, suyun nispeten fazla bulunduğu bölgelerden kıtlık bulunan bölgelere taşınabilmesi için sınır aşan bir su şebekesi olanağı üzerinde çalışmaktadır. Tüm bölgedeki kalkınma stratejilerinin merkezinde bulunan sürdürülebilir ‘akıllı’ kentler de toplumların şimdiye kadar hiç olmamış şekilde su tüketimini anlamasına ve yönetmesine yardımcı olacaktır.

Küresel İlerleme

GCC bölgesinde cesaret verici belirtiler bulunmasına rağmen su kıtlığı küresel bir sorundur ve tüm dünyada teknolojik ilerleme gerçekleşmektedir. Bu gidişe ayak uydurmakla kalmayıp ona öncülük etmek GCC ülkelerine kalmıştır.

Singapur’un başarılı şekilde geliştirdiği NEWater – ülkenin su sürdürülebilirliği stratejisinin temel parçalarından birisini oluşturan yüksek düzeyli geri kazanılmış su işleme süreci – tarafından gösterildiği gibi kuşkusuz ticari fırsatlar da bulunmaktadır[5]. 2000 yılından beri, arıtılan kullanılmış su, gelişmiş membran teknolojilerine dayanan üç adımlı bir işleme sürecinden geçmekte ve buradan da son derece temiz geri kazanılmış su elde edilmektedir. Bu işlem hâlen Singapur’un su ihtiyacının yüzde 30’unu karşılamaktadır ve 2060 yılına kadar ülke talebinin yüzde 55’ine hizmet etmesi beklenmektedir.

Benzer şekilde, Brezilya’da São Paulo’da bulunan Alto da Boa Vista içme suyu tesisi 2014 yılında Güney Amerika’daki ilk ultra-filtrasyon içme suyu sistemini kurdu ve çalıştırdı. Bu sistem, tesisin arıtma kapasitesini iki katına çıkarmak ve kuru mevsimde yerel rezervuardan ve çöktürme havuzlarından çekilen sudaki yüksek alg içeriğini işleyebilmek için Koch Membrane Systems Inc. şirketinin yüksek akış membranlarını kullanmaktadır.

Meksika’da Baja California Sur’da ise Sisyan LLC şirketi yenilenebilir tuzdan arındırma sağlayan fotovoltaik ters ozmos tesislerine yatırım yapmaktadır. Ve Avustralya’da Melbourne’da Arup tarafından temin edilen 600 m3/gün kapasiteli kanalizasyon madenciliği uygulaması üç spor tesisine geri kazanılmış su sağlamaktadır – “aksi takdirde akıp gidecek olan suyu kullanarak”.

Harekete Geçme Zamanı

MENAT bölgesi su kıtlığı ile mücadele etmeyi amaçlayan bu gibi girişimler tarafından arkada bırakılmaya tahammül edemez. Heyecan verici bu alanda küresel bir öncü olmak ve sağladığı muazzam ticari fırsatlardan yararlanmak için becerilere ve bilgiye sahibiz. Abdul Latif Jameel Enerji, su çözümleri sektöründe küresel bir lider haline gelmek konusundaki kararlılığımızın altını çizen şekilde, Ocak ayında Abu Dabi’de yapılan Dünya Geleceğin Enerjisi Zirvesi 2017’de Almar Su Çözümlerinin kurulması ile yeteneklerinin genişletildiğini açıkladı. Su altyapısının geliştirilmesinde özel uzmanlık sağlayan Almar Su Çözümleri, bölgemizin ve dünyanın artan nüfusunun su güvenliği ihtiyaçlarını tuzdan arındırma, su ve atık su arıtma ve geri dönüştürme ve yeniden kullanma girişimlerinden oluşan sürdürülebilir bir program vasıtası ele almaktadır. Ayrıca, üretimde kullanılan enerjiyi ve tuzdan arındırma işleminin karbon ayak izini en aza indirmek amacı ile yenilenebilir enerji üretimi ile ters ozmos tuzdan arındırma işleminin beraberce aynı yere yerleştirilerek geliştirilmesini araştırıyoruz. Öncelikle Latin Amerika’daki, Orta Doğu’daki ve Afrika’daki su projelerine odaklanmış olan ekip sayısız uluslararası piyasada kanıtlanmış deneyime sahiptir. Almar Su Çözümleri, Suudi Arabistan’da Kral Abdullah Ekonomik Kenti (KAEC) ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde Federal Elektrik ve Su Dairesi (FEWA) için olan fırsatlar da dahil olmak üzere amiral gemisi fırsatları için kısa süre önce ön yeterlilik almış olarak, hâlen tüm MENAT bölgesindeki büyük altyapı projeleri için dikkate alınmış durumda bulunmaktadır.

MENAT bölgesindeki tuzdan arındırma kapasitesinin 2007 ile 2030 arasında günde 21 milyon m3’ten yaklaşık 110 milyon m3’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Buna karşılık bu durum tuzdan arındırma işlemi için elektrik talebini 2030 yılına kadar üçe katlayarak 122 TWh değerine çıkaracaktır. Bu nedenle, yenilenebilir tuzdan arındırma işleminin geliştirilmesine liderlik yapabilecek olanlar için mevcut potansiyel açıktır.

Ancak hızlı şekilde daha fazla ilerleme sağlanması kaçınılmazdır. GCC su güçlüğüne doğrudan karşı koyarak ve tüm toplumda yatırımı, yenilikçiliği ve ortaklıkları teşvik ederek kendisini gelecek yıllarda küresel kalkınma bakımından daha da çok önem kazanacak olan hızla büyüyen, yenilikçi bir sektörün ön safına yerleştirebilir.